Malpraktis nedir?
Malpraktis, bir kişinin mesleğini icra ederken gerçekleştirdiği meslek hatası iken sağlık alanındaki yaygın kullanımından ötürü tıbbi hata, doktorun hatası anlamında kullanılmaktadır. Ancak malpraktis kapsamına sadece doktorlar değil diğer sağlık çalışanlarının da eksik veya hatalı müdahalesi girmektedir. Hekim meslek etiği kurallarında ise Malpraktis şu şekilde tanımlanmaktadır:
Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.
Malpraktis nedeniyle açılacak tazminat davasının şartları nelerdir?
Doktorun yanlış tıbbi müdahalede bulunması sonucu hastanın tazminata hak kazanabilmesi için birtakım şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu şartlar:
– Doktorun müdahalesi sonucu hastada bir zarar meydana gelmiş olmalıdır.
– Doktor tıbbi müdahalede bulunurken, hastaya verdiği zarar tıbbi standartlara uygun olmayan davranıştan, beceriksizlik veya ihmalden dolayı meydana gelmiş olmalıdır. Bu davranış haksız fiil, vekaletsiz iş görme ya da sözleşmenin ihlali olarak ortaya çıkabilir.
– Hastada ortaya çıkan zarar ile doktorun kusuru arasında illiyet bağı olmalıdır.
Bu üç şartın bir arada olması sonucu doktor hakkında tazminata hükmedilir. Aksi takdirde tazminat söz konusu olmaz.
Malpraktisin komplikasyon ile ayrımı nedir?
Malpraktisin tespit edilmesi konusunda en önemli husus komplikasyonla ayrımını gözetmektir. Tıbbi anlamda komplikasyon; bir rahatsızlığın, hastalığın veya tıbbi tedavi işleminin öngörülebilen, istenmeyen etkileridir. Komplikasyon, doktorun her türlü özeni, çabası dışında gerçekleşen, doktora kusur atfedilemeyen bir durumdur. Fakat önemli bir istisnası vardır. Doktor, komplikasyon hakkında hastayı aydınlatmak zorundadır. Hastaya
olası komplikasyonlar hakkında bilgi verip, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiği takdirde meydana gelen olay sonucunda, hekimin orumluluğu bulunmamaktadır. Fakat hekimin aydınlatma konusundaki sorumluluğunu ortadan kaldıran birkaç hal mevcuttur. Hasta doktorun bu yükümlülüğünü yerine getirmemesini istemişse, hasta bu süreç hakkında bilgi sahibi ise, acil müdahaleyi gerektirecek bir durum ortaya çıkmışsa ya da bilgilendirme hasta üzerinde olumsuz durumlara mahal verecek ise hekimin aydınlatma yükümlülüğü ortadan kalkacaktır.
Malpraktis davalarında hukuki dayanaklar nelerdir?
Hizmet kusuru, eser sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ve haksız fiil malpraktis davalarının konusunu oluşturabilir. Hasta, devlet hastanesine veya devletin diğer sağlık kuruluşlarına yönelik bir dava açacak ise hizmet kusuruna dayanır. Bunların dışındaki kişi ve kuruluşlara açılacak davalar haksız fiil ve sözleşmeye aykırılık konularına dayanır.
Haksız fiil nedeniyle,
Doktor ile hasta arasında bir sözleşme yoktur. Doktorun yanlış müdahalesi sonucunda gerçekleşen olay, haksız fiili oluşturur.
Vekalet sözleşmesi nedeniyle,
Birden fazla görüş olmakla birlikte yargıtay ve çoğunluk görüşe göre hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin vekalet sözleşmesi olduğudur. Vekalet sözleşmesi kabul edildiğinde doktor sonucu garanti etmeyip yalnızca dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getireceğini taahhüt eder.
Eser sözleşmesi nedeniyle,
Doktorun bir sonucu taahhüt ettiği tıbbi müdahaleler bu kapsama girmektedir. Estetik amaçlı müdahaleler eser sözleşmesine dahildir.
Vekaletsiz iş görme nedeniyle,
Yapılacak müdahale için hastanın rızası alınmamış ise vekaletsiz iş görmeden söz edilir. Özellikle acil durumlar esnasında ortaya çıkmakla birlikte vekaletin sınırlarının aşılmasıyla da söz konusu olmaktadır. Vekaletsiz iş gören doktor her türlü ihmalinden dolayı sorumludur.
Devlet hastanelerinin veya sağlık kuruluşlarının hizmet kusuru nedeniyle,
Buradaki söz konusu sorumluluk idare hukukundan kaynaklanmaktadır, hizmet kusuruna dayanır.
Doktorun cezai sorumluluğu nedir?
Doktorun cezai sorumluluğundan söz edebilmek için öncelikle TCK’da yer alan suçlardan birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla doktorun cezai sorumluluğu TCK 85 ve 89 olarak karşımıza çıkmaktadır. Doktor, mesleğin gerektirdiği dikkat ve özeni yerine getirmeyerek hastanın yaralanmasına sebep olmuş ise TCK 89, ölümüne sebep olmuşsa da TCK 85’a gitmek gerekir.
Kamu veya özel hastane olması durumunda değişen hususlar nelerdir?
Tıbbi hata, bir kamu hastanesinde meydana gelmiş ise hasta ile doktor arasındaki sözleşme ilişkisinden söz edilemez. Bu durumda idare hukuku ilişkisi meydana gelmiştir. Davanın tarafı idaredir, doktor değildir. Fakat idare söz konusu tıbbi hata ile bir tazminat ödemek durumunda kalır ise tazminatın bedelini doktora rücu edebilir. Anayasanın 129. Maddesi 5. Fıkrasında da açıkça belirtilmiştir.
“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
Özel hastanede, hastane ile hasta arasında hasta kabul sözleşmesi yapılır. Bu sözleşme tam ve kısmi olmak üzere iki şekilde düzenlenebilir. Tam hastaneye kabul sözleşmesinde teşhis, tedavi, yemek, içecek, yatış vb. hizmetler sağlanmaktadır. Dolayısıyla hukuki ilişki hasta ve hastane arasında kurulmuş olmaktadır. Doktorlar ve diğer sağlık personelleri TBK 116’da yer alan ifa yardımcısı olarak sorumludurlar.
Yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk MADDE 116- Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür. Yardımcı kişilerin fiilinden doğan sorumluluk, önceden yapılan bir anlaşmayla tamamen veya kısmen
kaldırılabilir. Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Ayrıca hasta, hastaneye dilerse de doktora dava açabilir. Doktorun hatasını karşılayan sigorta şirketine karşı da dava açmak mümkündür.
Malpraktis sonucu kimler dava açabilir?
Hasta kendisi açabileceği gibi eğer küçük veya kısıtlı ise yasal temsilcisi de açabilir. Hasta hayatını kaybetmiş ise bu durumda da mirasçıları bu davayı açabilirler.
Hangi mahkemelerde kime/kimlere karşı dava açılır?
Görevli mahkeme: Tıbbi hata nedeniyle eser ve vekalet sözleşmesine dayanılan hallerde görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Aynı şekilde bağımsız olarak çalışan ve özel hastanelere karşı açılacak olan davalarda da tüketici mahkemesi yetkilidir.
Devlete ait sağlık kuruluşlarına, kamu hastanelerine karşı açılacak davalarda ise idare mahkemesi görevlidir.
Yetkili mahkeme: Hukuk muhakemeleri kanunu madde 6 gereğince genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.
Davalı birden fazla kişi ise HMK 7’de açıklandığı üzere davalılardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir.
Kişi genel yetkili mahkemelerin dışında şartları sağladığı takdirde özel yetkili mahkemelerde de dava açabilir.
Eser veya vekalet sözleşmesinden doğmuş olup, tüketici mahkemesinde açılan bir davada HMK 10. Maddesine dayanılarak sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Aynı şekilde tüketicinin korunması hakkındaki kanun 73/5’te tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde açılacağı belirtilmiştir. Kısaca bu dava hastanın yerleşim yerindeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.
Tıbbi hata haksız fiil neticesinde ortaya çıkmış ise bu takdirde HMK 16’ya gitmemiz gerekecektir.
MADDE 16- (1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
Zamanaşımı süresi nedir?
Devlet hastanesi veya devletin diğer sağlık kuruluşlarında gerçekleşen tıbbi hata neticesinde açılacak olan davalarda öncelikle idareye başvuru şartı aranmaktadır. Doktorun hatasının ve meydana gelen zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde idareye yazılı şekilde başvurulmalıdır. Başvurunun reddi halinde işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya başvuruya 30 gün içerisinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren idari dava yoluna başvurulabilir.
Eser ve vekalet sözleşmelerine dayanılarak açılacak malpraktis davalarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Eser sözleşmesinde eğer doktor ağır kusurlu ise diğer hususlara bakılmaksızın zamanaşımı süresi 20 yıl olur.
Ve hasta tıbbi hatayı sözleşmeye aykırılık gerekçesine dayanarak dava etmiş ise açılmış olan maddi, manevi tazminat davalarında ceza davası zamanaşımı süreleri uygulanmaz.
Haksız fiil neticesinde bir tıbbi hata gerçekleşmiş ise zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. (TBK 72)
Tıbbi hata, vekaletsiz iş görmeye dayalı olarak gerçekleşmişse bu takdirde zamanaşımı süresi 10 yıldır.
YARGITAY KARARLARI:
Esas: 2017/ 2244
Karar: 2021 / 961
“Tıbbî faaliyetinin kusurlu ifası meslek hatası (malpraktis) olarak ifade edilmektedir. Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesine göre malpraktis bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesidir. Malpraktis, komplikasyon kavramından farklıdır. Komplikasyon hekimin tıbbî müdahaleyi gerçekleştirirken her şeyi doğru yapmasına rağmen yine de istenmeyen bir sonucun meydana gelmesidir ve komplikasyonun iyi ve doğru yönetilmiş olması kaydıyla, istenmeyen sonucun ortaya çıkmasında tıp ilminin genel kurallarının kusurlu ihlâli söz konusu olmadığından hekimin sorumluluğu doğmayacaktır.”
12.Ceza Dairesi
Esas: 2014/ 9296
Karar: 2015 / 5790
“ancak doğru tanı konularak uygun tedaviye başlanmış olması halinde ölümün meydana gelmesi durumunda ölümün komplikasyon olarak değerlendirileceği, hiç bir tıbbi müdahalede şifa garantisi bulunmadığı kabul edilmekle birlikte meydana gelen ölümle tedavi ve teşhisteki
eksiklik arasında illiyet bağı bulunması halinde bunun komplikasyon olarak değil malpraktis olarak değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı bebeğin kurtulmasının kesin olmadığı şeklindeki tespitinde malpraktis olgusunu değiştirmeyeceği ve sanığın meydana gelen ölümden sorumlu tutulmasını engelleyecek bir değerlendirme olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine”
12.Ceza Dairesi
Esas: 2020/ 647
Karar: 2020 / 3459
“Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından sanığın taksirinin bulunmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekillerinin olayda tıbbi malpraktisin söz konusu olduğuna, sanık doktorun ameliyat sonrası ağrıları devam eden katılanın ağrılarını gaz sancısı diyerek eve gönderdiğine, başka bir hastanede katılana müdahale edildiğine, tüm bu nedenlerle sanığın
kusurlu olduğuna ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 15.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
NOT: Tarafımız sormak istediğiniz hususları Avukata Sor kısmımızdan sorabilirsiniz. Karal Hukuk Bürosu olarak İstanbul Büyükçekmece merkezli ofisimizde alanında uzman kadromuz ile sizlere hizmet vermekteyiz. İletişime geçmek için Karal Hukuk Bürosunun iletişim sayfasını kontrol edebilirsiniz.
YAZAR
Stj. Av. Betül KUTLUCA