BELİRSİZ ALACAK DAVASI VE KISMİ ALACAK DAVASI

26 Kasım 2021 karal_karal 0 Comments

                                          BELİRSİZ ALACAK DAVASI VE KISMİ ALACAK DAVASI

 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesine göre,
“(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”

 22.07.2020 tarihinde resmi gazetede yayımlanan 7251 sayılı kanunla, belirsiz alacak davasını düzenleyen madde hükmünde ve kısmi alacak davasını ilgilendiren ıslah konusunda belirli değişiklikler yapıldı. Bu kanunla yapılan değişiklikten önce  hukuk muhakemeleri kanunumuzda  belirsiz alacak davası ve tespit davası şeklinde bir düzenleme mevcuttu. 7251 sayılı kanun düzenlemesiyle hem maddenin kenar başlığı değişti hem de 2.fıkra değiştirilerek 3. Fıkra ise ortadan kaldırıldı. Değişiklik k yapılmadan önce HMK m.107/3’ e göre belirsiz alacak davası ve ona bağlı olarak kısmi eda davası açılabilen hallerde tespit davası da açılabiliyordu. Bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul ediliyordu. Kanun komisyonunda 3. Fıkraya tepki gösterilmiş ancak adalet komisyonunda bu fıkra eklenmiştir. Bu fıkranın eklenmesi birçok soruna yol açtığı için bu madde kaldırılmıştır. Burada önemli olan değişiklik 107/3’den ziyade 107./2 fıkrasıdır. Bu değişiklikten önce belirsiz alacak davası açılıyor ve asgari bir miktar gösteriliyordu. Bu miktar çerçevesinde gelen raporlara ve delillere göre davacı taraf başlangıçta belirttiği değer veya miktarı artırıyordu. Ancak bu değer veya miktarın ne zaman artırılacağı konusunda tereddütler ortaya çıkıyordu. Örneğin mahkeme yeniden bilirkişi incelemesine gidecek mi, tahkikat bitti mi bitmedi mi gibi tartışmalar yaşanıyordu. Tüm bu sebeplerle şöyle bir düzenleme yapıldı:’’ (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır. (Değişik 28.07.2020 T. 7251 Sy.Kanun-7.madde) ‘’   Bu düzenlemeye göre hakim, tahkikat sona ermeden iki haftalık süre verir ve belirsiz olan alacağın belirlenmesini ister. Aksi takdirde dava talep sonucunda belirtilen miktar ya da değer üzerinden görülür. Kısacası bu iki haftalık süreçte miktar ya da değeri doğru tespit etmek büyük önem arz eder. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus davacının alacak miktarını ıslaha gerek kalmadan ve iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmadan artırılabiliyor olmasıdır. 107. maddeye göre belirsiz alacak davası açmanın bazı şartları var. Öncelikle davanın açıldığı anda dava konusu alacağın davacı tarafından tam ve kesin olarak belirlenemiyor olması gerekir. Ayrıca hukuki ilişkinin ve bunun gerçekten belirsiz olduğunu ortaya konulması gerekir. Böylece belirsiz alacak davası açmada hukuki yarar olduğu da ortaya konulmuş olur. Son olarak davacının geçici bir miktar veya değeri dava dilekçesinde göstermesi gerekir. Çünkü dava açtığımızda gösterdiğimiz geçici değeri üzerinden bir harç ödüyoruz ve bu harç kamu düzenine ilişkindir. geçici değerin objektifliğini ve dürüstlük kuralına göre belirlenip belirlenmediğini hakim resen gözetmelidir. Harçtan kaçmak için düşük bir değer gösterilmesi durumunda bir sonraki celseye kadar harcın tamamlanması istemelidir. Eğer bu harç yatırılmazsa dava dosyasının işlemden kaldırılması gerekir.

Belirsiz alacak davasını zamanaşımı yönünden inceleyecek olursak; belirsiz alacak davasını açılması ile birlikte alacağın tümü için zamanaşımı kesilir. Bu bakımdan yargılama sırasında talep artırımına konu edilen miktar bakımından zamanaşımı işlemez.

Belirsiz alacak davasında faiz başlangıç tarihi; alacağın tamamı dava esnasında belirli hale gelse dahi tüm alacak bakımından borçlunun temerrüt tarihidir.

          Hukuk muhakemeleri kanunumuzun düzenlediği bir diğer dava türü ise kısmi alacak davasıdır. Kısmi alacak davasında,  1 Nisan 2015 tarihinde ve 29323 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6644 sayılı “Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile hem Yargıtay Kanununda hem de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda (HMK) değişiklik yapılmıştır. 6644 sayılı Kanun ile HMK’nın 47 nci maddesinin birinci fıkrası değiştirilmiş ve aynı Kanunun 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.  mülga fıkrada talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı düzenlenmekteydi. Bu fıkranın getirilme sebebi, çoğu davanın kısmi dava olarak açılması sebebiyle kısmi davanın suiistimal edildiği düşüncesiydi. Bu şekilde kısmi dava açılması önemli ölçüde sınırlandırılmış olmaktaydı. 6644 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile bu sınırlama kaldırılmış oldu. Yeni düzenlemeye göre m.109:

(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (MÜLGA FIKRA RGT: 11.04.2015 RG NO: 29323 KANUN NO: 6644/4 ile Yürürlükten Kaldırılmıştır.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.

Kanun maddesinden de anlaşıldığı üzere kısmi alacak davası açabilmek için alacak miktarının bölünebilir olması gerekir. Eğer alacak davası bölünebilir değilse bu dava açılamaz. Peki kısmi dava açılmasının arkasında yatan sebep nedir? Davacı tarafından hak kazanıldığı düşünülen alacak hakkının varlığının ispat edilememesi durumunda mevcut davanın kaybedilme riski vardır. Bu durumda alacağın tamamı yargılamaya konu edilirse yargılama gideri de buna bağlı olarak yüksek olacaktır. Bunun yerine dava edilen alacak miktarı davacı tarafından bilinçli olarak düşük tutulmaktadır. Böylelikle davanın kaybedilmesi neticesinde ödenecek yargılama giderleri de düşük olmaktadır.Kısmi davanın seyri esnasında, alacak miktarı ıslah edilerek bakiye alacak miktarı da mevcut davaya konu edilebileceği gibi; bakiye alacak için yeni bir dava da açılabilir. Bu durumda önceki davanın hükmü yeni açılacak bakiye alacak davası için kesin hüküm teşkil edecektir. Bu durumda davacının alacağını ispat etmesi yeni davada daha kolay olacaktır.Kısmi alacak davasında ıslah önemli bir husustur. Belirli alacak davasında ıslaha gerek yoktur talep kanunda belirlenen şartlara göre dava içinde artırılabilir. Ancak kısmi alacak davasında talep edilen kısım iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı nedeniyle değiştirilemez. Bunu aşmanın tek yolu ıslahtır. Burda sorulması gereken en önemli soru ıslah hakkımızı ne zaman kullanacağımızdır. İlk derece mahkemesinde yapılacak ıslahdan ziyade ıslahın bozmadan sonra ne zaman yapılacağı konusu önemlidir o zamadan sonra ıslah yapılmasına imkân olup olmadığı hususu hukukumuzda uzun yıllardır süregelen bir tartışma konusu olup konu hakkında 7251 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikler evvelinde bir görüş birliğine varılamamıştır.                                                                                                         

7251 Sayılı Kanun ile HMK 177. Maddesi’ne getirilen 2. Fıkra düzenlemesi uyarınca Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.”                                                                                                                                                      Böylelikle kanun koyucu konu hakkındaki farklı görüş ve uygulamalara son vererek bozma ve kaldırma kararlarından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine döndüğünde tahkikata ilişkin bir işlem yapılıyor ise tahkikat bitinceye kadar ıslah yapılabileceğini net bir şekilde belirlemiş olmuştur.

Bu nedenle HMK 177/2 maddesine getirilen “bozmadan sonra ıslah” hakkındaki ek ikinci fıkra düzenlemesi yeni HMK değişiklikleri arasında önemli yer bulmakta ve bu yönüyle uygulamadaki belirsizliği tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.                                                Yargıtay’ın bozma kararından sonra yapılacak ikinci tahkikatta dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bozma kararında neler bozuldu, neler bozulmadı? Çünkü tarafların temyiz yahut istinaf konusu yapmadığı hususlar kesinleşir ayrıca istinaf mahkemesini hiç değişiklik yapmadığı kısımlar da kesinleşir. Acaba Yargıtay’ın bozma kararından sonra yapılacak olan ikinci tahkikat aşamasında yapılacak ıslahta talebin artırılmasıyla bu bahsedilen kısımlara da girilmiş olacak mıdır? Bu konularda içtihatların doğuracağı sonuca bakmak daha doğru olacaktır.                                                                                                                                                   Kısmi alacak davasında zamanaşımı konusu da önemlidir. Zamanaşımı süresi alacağın yalnızca davaya konu edilmiş kısmı açısından kesilir. Davaya dahil edilmeyen kısım için zamanaşımı işlemeye devam eder. Bu yüzden kısmi alacak davası açarken davada gösterilmeyen kısım açısından zamanaşımına dikkat edilmeli.